Monday, November 16, 2015

Aylardan Kasım, Yerlerden Zürih: Ardından

Zürih'e dair "bence"lere hızlı bir bakış:


  • Şehir merkezinde kalmaya bak. Her yerde tramvay olmasında rağmen akşam yürüyerek dönme keyfi başka.
  • Zeughauskeller'de ye, rezervasyon yaptırmayı unutma!
  • Odeon Kafe'de biraz lafla.
  • Eski şehrin sokaklarını turla. Ummadığın anda vitrinlerde sanat bulabilirsin. Misal:


Satranç takımına yeni bir bakış

  • Kunsthaus'u gez.
  • Nehrin ikiye ayrıldığı yere yürü, orada biraz soluklan. (Hatta yeterince şanslı olursan bir fare bile görebilirsin(!) - Neden hep ben?)
  • Bahnhofstrasse'de volta atmadan dönme diyeceğim de, zaten neredeyse imkansız! :)
  • En büyük saatli ve Chagall vitraylı kiliseleri de gör bence gelmişken.


Eğer bir daha gidersem ben:
  • Umarım Çin Bahçesi'ni gezeceğim.
  • Yemeğimi 1898'den beri vejeteryan olan Hiltl'de yiyeceğim.
  • Belki Sprüngli'de bir sıcak çikolata içerim.
  • Akşam oturmasına 1916'da açılmış, dadaistlerin toplanma yeri olan Cabaret Voltaire'e gideceğim.
  • Kunsthaus'un diğer katı yanında, Gestaltung Tasarım Müzesi'ni ziyaret edeceğim.
  • Belki bir gece kalmalı değil de, tren biletlerini uygun saatlere alarak günübirlik gidip geleceğim. Tasarruf ettiğim parayla da çikolata alırım Truffe'den, nasıl fikir?

Sunday, November 15, 2015

Aylardan Kasım, Yerlerden Zürih: Bütün şehir neden sokakta?


 Zürih'te olduğumuz haftasonu havanın güzelliğinden fazlasıyla nemalandık. Pazar günümüzü de müze ve göl kenarında gezinti olarak planlamıştık. Gelelim neler yaptığımıza..


  • Kaldığımız otel şuydu: http://byfassbind.com/hotel/swiss-night-am-kunsthaus-zurich/ Aslında bu seyahatte daha önce hiç denemediğim airbnb denemek istiyordum ama odalar için fiyatlar 130 CHF'den başlıyordu. Ve artık yaş meselesi mi, karakter meselesi mi bilemediğim bir şekilde bende yorgunken güleryüz, nezaket, uzlaşmacı tavır gösterme gibi meziyetler oldukça azaldı. Bir de tuvaleti beraber kullanmak gerektiğinden dedim otellere bakayım. Sonra geceliği 120 CHF olan, güzel yerli bu oteli buldum. Eveti kahvaltı bile dahil olmadığından pahalı ama Zürih'te olacak o kadar dedik artık. En azından temiz ve rahattı, üstelik şu anki evimizden daha büyükti odamız! :)

  • İlk durağımız otelimize de çok yakın olan Kunsthaus Modern Sanat Müzesi idi. Gittiğimiz vakitlerde Miro geçici sergisi de vardı üstelik, ama zamanımız kısıtlı olduğundan onu ziyaret edemedik. Hatta tüm müzeyi gezmek 2-2.5 saat sürer diyen görevliyle epey bir çelişerek 2 saatte ancak daha çok ilgilendiğimiz eserleri barındıran üst katını gezebildik. Kimler var derseniz Mondrian'dan Matisse'e, Picasso'dan Dali'ye, canım Chagall'dan van Gogh'a bir sürü güzel tablo ve heykel sizi bekliyor derim. 


Pablo Picasso - Kadın kafası

Vincent Van Gogh - Kulak sargılı ve pipolu otoportre 

Ben, Monet'nin renklerinde kaybolurken

  • Müzeden çıkınca, Zürih'te yaşayan bir arkadaşımızla buluşmak için Odeon Cafe'ye gittik. Burayı özellikle görmek istedik çünkü 1911'de açılmış kafe, yıllardır pek çok "ünlü"nün uğrak yeri olmuş. Einstein'ın burada ders verdiği, Stefan Zweig, James Joyce, Trotsky, Lenin ve birçoklarının Zürih'te ziyaret ettikleri bir kafeymiş. Tabi şu sıralar o eskinin yoğun düşünce, tartışma ortamı yok, daha çok turistik bir yer olmuş. Ama yine de fiziksel olarak ruhunu koruyan, buna ek olarak da yiyecekleri güzel olan bir yer! E daha ne olsun?

"Wi-fi yok, birbirinizle konuşun!" yazısı - Felsefi bir duruş mu, pintilik mi emin olamıyorum :)


Falafelli salata - Alışılmışın aksine kasede değil yayık tabakta ve çok doyurucu!


Hamburger

  • Buradan ayrılınca, hava ve güneşin tadını çıkararak göl kenarında yürüyelim, hem de Çin Bahçeleri'ni ziyaret edelim dedik. Yalnız değilmişiz! :) Ne zamandır görmediğimiz, Türkiye'ye dönene kadar da görmeyeceğimizi düşündüğüm bir kalabalığın ortasında bulduk kendimizi. Bisiklet, paten, kaykay, piknik, müzik, güneşlenme; herkes kafasına göre takılmaktaydı.

Müzik yapan gruplardan sadece bir tanesi


  • Daha sonra tüm bu yürüyüşün nihai amacı olan, Çin dışında bulunan en iyi "Çin Bahçesi" olduğu iddia edilen, Zürih'in kardeş şehri Kunming'in hediyesi bahçelere vardık. Ama o da ne? Kış bakımı! :( Aklınızda olsun, bahçe Nisan ayına kadar kapalı olacak! 

Bu da Zürih'teki ikinci ve son günümüzün kuş bakışı özeti! Bir sonraki yazıda da madde madde  "Bence Zürih'te neler yapmalı & bir daha gitsem ne yaparım"ların cevapları olacak!

Tuesday, November 10, 2015

Aylardan Kasım, Yerlerden Zürih: Zeughauskeller nasıl okunuyor?

Zürih'le ilgili gezi yazılarına baktığımda akşam yemeği için önerdiği restoranın adı: Zeughauskeller. Ben yazıldığı gibi okuyorum lakin bizim İsviçreli kardişlerimiz kendilerine has almancalarıyla nasıl okuyorlardır bilemiyorum.

Bir restoran için rezervasyon yaptırmak, hele hele turist olarak gittiğim şehirde bunu yapmak hiç adetim değildir. Ancak İsviçre'ye geldiğimden beri sosyal hayata dair tecrübe ettiğim şeylerin başında rezervasyon yaptırmak geliyor! Rezervasyonsuz mahallenin çaycısına gitmek bile neredeyse imkansız! Ya da zaten servisinden çok şey beklememeniz gereken restoranların, servis açısından en elverişsiz masalarına talim edeceksiniz.

Velhasıl, Zeughauskeller tavsiyesi aldığımda, günlerden cumartesi yerlerden de Zürih -İsviçre'nin en kalabalık şehri- olduğundan hadi dedim rezervasyon yapayım. Rezervasyon yaparken de o kadar çok imkan vardı ki "bomboş olduğu belli, boşuna kasıyorum" diye düşünmedim değil. Tabi bunda Zürih için o haftasonu doluluk oranını %25 gösteren booking.com un da payı var.

Neyse efendim, buraya girdiğimizde üniversite yemekhanesi boyutlarında bir restoran çıktı karşımıza (Abartı payı saklıdır)! İç içe yemek yiyen onlarca insan, ama karakterli bir ortam! Bu arada masanızı da diğer müşterilerle paylaşmaya hazır olun. Bizim şansımıza birayı iki yudumda bitiren bir Alman çift çıktı mesela :)

Yemekler için de tavsiyeler almıştık, şnitzel mi, av hayvanı mı, buraya özel mantarlı eti mi yesek derken hepsinden tatmamıza yarayacak bir seçim yapabildik. Geyik karpaçyo ile başladık.

Geyik karpaçyo

Üzerindeki turuncu şeyin ne olduğunu hala çözebilmiş değilim, bir şey reçeli ama ne! Oralarda bir adet kestane görünmekte, altındakiler ise peynir. Güzel miydi? Evet!

Ana yemek olarak ise şnitzel ile ... söyledik. İkisi de güzel ve koca porsiyonluydu.

Yemeğin devamı


Meşhur yemek


Porsiyon büyük olunca soğumasın diye altında mum olan o kapla geliyor yemek. Fondü mantığı her yerde, İsviçre'deyiz yanlış olmasın.

Vee geldik en heyecanla beklenen kısma; hesap! Valla yemekler pahalı, hele TL'ye çevirince akıl çıkartacak cinsten. Bu 3 yemeğe toplamda 90 frank verdik, işte bu da kanıtı:

Zeughauskeller fişi




Değdi mi? Evet. Bir daha gider miyim? Ayol o kadar daha denenecek yer varken gider miyim hiç!

Monday, November 9, 2015

Aylardan Kasım, Yerlerden Zürih: "Cool" nedir, nasıl olunur?


İsviçre'ye taşınacağım belli olduğundan beri, gezilerimden ilki Zürih olur diye düşünüyordum çünkü ne zamandır merak ederim bu şehri. Almanya'ya yakınlığı ama İsviçre'de oluşu, kuzeyin minimalizminden nasibini alması ama bir yandan da dünyanın en yüksek maaşlı çalışanlarının burada yaşaması ile bende Kopenhag, Stockholm, Berlin ve Londra karışımı bir yer olacakmış beklentisi oluşturmuştu. Vee, bu haftasonu Zürih'teydim!

Öncelikle, beklentilerimi karşıladığını, o kafamda kurduğum şehir olduğunu görmek çok hoşuma gitti! Evet, Zürih hem "cool" hem klasik, sanatı da var doğası da var, şehir gibi şehir! Madde madde yazacak olur isem:


  • Gittiğim şehirlerde genelde bütçe düşük ve özgürlük isteği yüksek olduğundan rehberli turlar yerine kendi kendimin rehberi olmayı tercih ederim. Yurtdışında da bunun en güzel yolu turistler için hazırlanmış, üzerinde şehrin önemli noktalarının işaretlendiği haritalardan alıp bunları takip etmek. Zürih'te de bunu yapalım dedik ancak anacım o ne büyük gar öyle! Yanlış hatırlamıyorsam 44 tane peron var, e haliyle "Tourist Info" nerede, biz nerede bilemeden indik trenden. Bir de her yer inşaat artık garı daha da mı büyütüyorlar nedir. Ha bulduk ha bulacağız derken bir anda kendimizi Europaallee diye bir alışveriş merkezinde bulduk, ki alışveriş merkezinin "cool"u nasıl oluyormuş gördük. İçeride sadece spor mağazaları var, tam o aklımdaki minimalizmle üstelik! 3-5 mağaza var sadece. Aşağıda sadece yoga kıyafet ve malzemeleri satan mağazayı görmektesiniz mesela.

Sadece yoga ürünleri satan mağaza

  • Ortalıkta bir süre dolandıktan sonra anladık ki garın öbür ucundan çıkmışız, neyse efendim yürüdük ilerledik turist bilgilendirme merkezini bulup haritamızı alarak yola koyulduk.

Gardan bir heykel

  • Cumartesi için planımız, dükkanların çalışma saatlerinden en üst düzeyde faydalanmak olduğundan kendimizi Bahnhofstrasse'den sallandırdık aşağıya. Benzetmek gerekirse, her büyük Avrupa şehrinde illa ki bir tane olan, bizim İstiklal'imiz kendisi. Ortasında tramvayı bile var! Avrupa'nın en pahalı, dünyanın ise 3. en pahalı kiralara sahip caddesiymiş aynı zamanda. Havanın da hem güneşli hem de terletmeyen sıcak seviyesinde olmasıyla herkes kendini dışarı atmış. Zaten sonradan öğrendiğimize göre gazeteler cuma günü manşetten duyurmuş haftasonu havanın çok güzel olacağını (Evet, buranın gazete manşetleri ayrı bir yazıyı hak ediyorlar, ona bir ara gelelim!). Velhasıl, Lozan'da alışık olmadığımız şekilde kalabalıklı coşkulu bir yürüyüş oldu bizim için. 
  • Otel yolumuz üzerinde Avrupa'nın en büyük saatinin olduğu kilise (St. Peter Kilisesi) ile Chagall'ın vitraylarının olduğu kilise (Fraumünster Kilisesi) vardı. Chagall'ı görmeden olmaz diye yolumuzu buraya düşürdük, güzeldi, geçerken uğranır tabi ama beni çok etkilemedi. İçeride fotoğraf çekmek yasaktı.
  • Otele eşyalarımızı bırakıp tekrar dışarı çıktığımızda iki doktora öğrencisi olarak ETH'ı görmeden olmaz dedik ve hem Zürih Üniversitesi'ne hem de ETH'a ait binaların olduğu tarafa doğru çıkmaya başladık. Lozan'daki üniversite binalarının aksine Zürih'tekiler tarihi binalar. Büyük ETH binasının önündeki Polyterasse'ta manzaraya karşı biraz soluklanmasak olmazdı. Güneşi gören soluğu burada almış gibiydi zaten!


ETH Zürih


  • Vee terasta otururken, Zürih'e gelmek için seçtiğimiz haftasonunun senede bir kez olan üniversiteler arası kürek yarışına denk geldiğini öğrendik. 15:00'da başlayan yarışlarda hocalar, mezunlar ve öğrenciler yarışacakmış. Oley!
  • Good to Go'nun içi, oturma yeri yok

  • Yarış öncesi hızlı ve güzelce nasıl karın doyursak diye düşünürken Foursquare'de bulduğumuz Good to Go isimli sandviççiye gittik. Doğru seçimmiş! İtalyan ve Yunan adını verdikleri sandviçleri denedik ve çok sevdik. Ekşi mayalı benim babaanne ekmeği olarak bildiğim o koca ekmeğe yapılmış, içinde kabağı, kekiği, peyniri, domatesi eksik olmayan bir sandviç olduğundan oldukça doyurucuydu. Tabi bu noktada 1 tanesinin fiyatının 12.5 CHF olduğunu belirtmekte yarar var. 

Sandviçlerimiz


















  • Ayaklarımızı suya sallandırarak sandviçlerimizi yedikten sonra yarışı beklemeye başladık. Yarışın bitişinden biraz daha ileride yer bulabildiğimiz için heyecanı doyasıya yaşayamadık ama "kale arkası"ndan olsa bile izlemesi zevkli bir aktiviteydi.

    Kürek yarışları

  • Aslında 11 gibi Zürih'te olup, çayıdır kahvesidir kendine gelmesidir derken 12 gibi gezmeye başlamamıza rağmen gün bereketli geçmiş, yazdıkça anlıyorum. Akşam yemeği rezervasyonumuza 1-2 saat olduğunu görünce, biraz yürüyelim dedik. Yürümek için de aşağıdaki haritada göreceğiniz, akarsunun iki kolunun birleşme noktasını hedef olarak seçtik. İyi ki de öyle yapmışız! Oraya kadar gitmişken önce biraz suyu izledik, sonra da tamamen nehir kıyısına konuşlanmış Dynamo'da oturup güneşi batırırken sohbet ettik.

Sular akar doldurur

Buradan da, günün son durağı olan akşam yemeğimize geçtik ama o da bir sonraki yazının konusu olsun artık. Böyle biraz bölük pörçük ve fazla kişisel oldu ama bunları derleyip toplayacağım bir özet yazısında!

Friday, November 6, 2015

Ben İsviçre'de mi yaşıyorum?: Bir oturma izni alma hikayesi 2

Arap saçına dönen oturma izni alma hikayeme kaldığım yerden devam ediyorum (Erkin Baba'ya sevgiler!)

Baktım yazışarak olmuyor, bizim posta ofisi de pek bir şey bilmiyor, şehrin ana posta merkezine gittim elimde takip numarası ile. Gişedeki kişi de postanın teslim edildiğini ancak kime teslim edildiğini kendisininocah göremeyeceğini söyledi. Nasıl olur, bu benim oturma iznim, bana teslim edilmedi kime teslim edilebilir ki isyanlarım sonrasında 4 farklı kişiye danışarak, en sonunda da amirinin gelmesiyle elime iki kağıt tutuşturdular. Postanın hareketleri ve zarfın fotoğrafı! Peki zarfın fotoğrafında adres olarak ne göreyim dersiniz; üniversitenin adı! Evet, hiçbir zaman bu adresi vermememe, ev adresime yollayıp yollamadıklarını teyit etmeme rağmen gitmiş üniversite adresini yazmışlar. Neyse teşekkür edip çıktım, okuldaki posta kutumdadır dedim, mutlu mutlu ayrıldım.

Ama dertlerim burada bitti mi? Tabi ki hayır! Posta kutumda hiçbir şey yok. Kalktım okulun posta merkezine gittim. Adam zaten bizdeki tipik devlet memuru, "Posta kutunuzdadır" ile beni başından savmaya çalıştı. Biraz üsteleyince sistemde ismimi aradı, bulamadı, sistemde ismi olmayanların postalarının geri gönderildiğini söyledi. Biraz daha üsteleyince de ismimi soyismim olarak yazdığını ve o yüzden sistemde çıkmadığımı anladı. Vee bir diğer aksiliğimiz de burada ortaya çıktı. Sistemde varım, ama aslında ofisimin olduğu değil başka bir bina olarak kayıtlı adresim! Velhasıl bu sefer de o binaya gitmem, oradaki sekreterle görüşmem gerekti.

Kalktım o binaya gittim, dekanın sekreterinin kapısını çaldım. Dedim böyle böyle. Kadın 29 yıl postanın müşteri hizmetlerinde çalışmış, tatlı mı tatlı. Önce bu binanın postalardan sorumlusuna gittik, klasik "posta kutusundadır" minvalindeki laflardan sonra belki de danışman hocamın posta kutusundadır diye orayı kontrol etmeye yollandık. Tabi ki danışman hocamın bu binada bir posta kutusu daha yok! Şaşırdık mı? Hayır. Listenin üzerinden geçerken bir anda benim adımı gördük ve voila! Benim o binada da, bilgim dışında, üzerinde hiçbir şey yazmayan, bende anahtarı olmayan bir posta kutum varmış! Ve içinde de oturma iznim!

Böylelikle, bize sürekli kural, düzen vs. ülkesi olarak anlatılan İsviçre'nin karanlık yüzünün portresini size çizmiş oldum dostlar. Bu hata kombosunun benim başıma gelmesine "tabi ki şaşırmadık" mağdur edebiyatını ise yapmayacağım! 

Arap saçı - Google'dan

Tuesday, November 3, 2015

Ben İsviçre'de mi yaşıyorum?: Bir oturma izni alma hikayesi - 1

Malcom Gladwell, Outliers (Çizginin Dışındakiler) isimli kitabında felakete giden yolda bir hatanın yetmediğini, birbirini takip eden birden fazla hatanın felaketi doğurduğunu söyler. Bunun benim oturma iznim ne ilgisi mi var?

Uzun süreli vize için İsviçre'ye başvuru yaptığınızda size, giriş yaptığınız tarihten itibaren 14 gün içinde kendinizi, oturacağınız yerin "commune"üne kayderttirmeniz gerektiğini söyleyen bir kağıt veriyorlar. Ben de bu işlemi 29 Temmuz tarihinde yaptım. Ve daha sonra o uzun bekleyişim başladı..

Özellikle yaz aylarında çok fazla gelen-giden olduğu için işlerin daha yavaş ilerlediğini duymuştum. Bir yere kadar tamamdı, ancak 30 Eylül itibariyle vizem bitmiş olmasında rağmen hala oturma iznim gelmediğinde endişelenmeye başlamıştım.

Bu esnada beklediğim, "Centre de Biométrie" davetiydi. Buraya gidip fotoğraf çektirerek parmak izini vermek, oturma izni için yapılması gerekenlerin son adımı. Uzunca bir süre bu daveti bekledikten sonra bu davetin Haziran ayında, henüz ben İstanbul'da vizeye başvurmadan bana gönderilmiş olduğunu hatırlamam, gecikmenin ilk ayağını oluşturdu (Varan 1).

Bunu fark ettikten sonra biraz da "Bunca zamandır anca mı geldiniz?" derler korkusuyla çekine çekine "Centre de Biométrie"ye gittiğimde, hiçbir sorunla karşılaşmayıp, üstüne "10 iş günü içinde oturma izniniz size ulaşacak." kesinliğinde konuşulduğunda tarihler 6 Ekim'di. Hadi bakalım deyip heyecanla beklemeye koyuldum.

Her gün heyecanla posta kutusu kontrol etmelerim, 20 Ekim akşamı da gelen olmayınca yerini sinire bıraktı. İlgili birime internet üzerinden ulaştım. İsviçre'deki güzel şeylerden biri, info@... adreslerinin hızlıca cevap vermesi! Buradan, oturma iznimin bana yollandığı, oturduğum bölgeyle ilgilenen posta ofisiyle görüşmem gerektiği söylendi. İyi dedim, postaya gittim.

Postadaki yetkili böyle bir gönderinin onlara hiç ulaşmadığını, zaten benim de sistemlerinde olmadığı söyledi. Daha önce onlarca posta almış olmama rağmen.. Neyse buradan çıkar çıkmaz durumu yine yazdım, gönderdikleri adresin doğru olduğuna emin olup olmadıklarını sorup adresi tekrar yazdım. Gelen cevapta adresin doğru olduğunu, gönderinin teslim edildiğini, istersem takip edebileceğimi söyleyip bana bir posta takip numarası verdiler. Teslim mi edilmişti? Nasıl oluuur?

Arkası yarın..