Bir mutfak heveslisi ve
aynı zamanda da görmemişi olduğumu (yıllarca mutfaksız odalarda, yurtlarda yaşadım) şu yazıda belirtmiştim. Hal böyle olunca,
hem mutfaklı bir evde kalmayı, hem de yeni taşınmış olmanın getirdiği kap kacak
alışverişi yapma gerekliliğini lehime çevirmeye karar verdim (Fırın olmayan
evime kek kalıpları beğenmemin acıklı hikayesine belki daha sonra değinirim).
Bunu yaparken de ucundan kıyısından, kimilerince çok eleştirilen, kimilerince
ise hayatın merkezi olmuş "sağlıklı yaşam" furyasına dokunmaya
başladım. Yıllarca ve özellikle Instagram günlük hayatıma girdikten sonra,
avokadolar, kinoalar, yok efendim hindistan cevizi sütleri havada uçuşurken,
bir gün imkanlarım olunca ben de bunları deneyeceğim derdim sürekli kendime.
Denemelerimi umarım ileriki yazılarda göreceksiniz :) Bugün burada ise hem
ağzıma layık yoğurt bulamamamı, hem de evde yapılan yoğurdun nispeten daha
katkısız ve sağlıklı olmasını deneysel bir çalışmaya çevirmemi ve maalesef
başarısızlıkla sonuçlanan evde yoğurt yapma girişimimi anlatacağım.
Günlerce blog blog, video
video gezdikten, annemle defalarca konuşup tarifi dikkatlice not ettikten
sonra, çiğ süt ve ev yapımı yoğurt bulmam mümkün görünmediğinden (Varan 1)
marketin yolunu tutup günlük süt ve bildiğimiz yoğurt aldım. Gerçi buradaki
bildiğimiz yoğurt dediğim, kaşıkla almaktan çok kutusunu devirerek dökme
şeklinde kullanılıyor. Daha sonra tüm tariflerin ortak noktası olan şekilde
sütü kaynattım. Burada Varan 2 devreye giriyor, zira sütün
içinde serçe parmağını koyup 10'a kadar sayınca yanmaması kadar öznel bir
sıcaklık olabilir mi soruyorum size! Neyse, kendimce doğru sıcaklığa eriştiğime
inandıktan sonra 2 yemek kaşığı yoğurdumu sütü kestirmeyecek şekilde (oda
sıcaklığındaki yoğurdu ayrı bir kapta sıcak süt ile karıştırıp ılıştırdıktan
sonra) süte ekledim. Sonra da üçüncü ve son adımda kaldım zaten, yoğurdu sıkıca
sarıp sarmalayıp hiç kıpırdatmadan ahşap masa üzerinde 3 saat beklettim.
Açtığımda ise yoğurt kokulu ama sütten hallice kıvamlı bir şeye
ulaşmıştım!
E moraller bozuldu tabi.
Ama bu noktadan sonra kendimle ne kadar gurur duysam az! :) Çünkü bu
"şey"i kaynatarak peynir altı suyu ve çökelek (ya da lor) elde ettim.
Aşağıdaki fotolarda bu peyniri ve suyu görmektesiniz.
Ay bununla da yetinmedim üstelik! Bu peynir altı suyunun protein
açısından pek bir faydalı olduğunu okudum, dolayısıyla makarna haşlarken su
yerine peynir altı suyu koydum, proteinleri bünyeye aldım!
Peynirin içine de domates, kırmızı biber, zeytinyağı, kekik ve tuz
ekleyerek kahvaltılık bir meze elde ettim, 3 gün yedim (Çingene pilavı da
deniyor sanırım).
İşte ilk yoğurt denemem böyleydi. İşin ucunu bırakmayacağım ama
umaırm çok denemem de gerekmez. Takipte kalınız!
No comments:
Post a Comment